20 Mart 2011 Pazar

7-8 Yaşlarındayım...

Sanırım 7-8 yaşlarında falandım. Yaz tatilinde sabahları babamla birlikte kalkar, dükkana giderdik. Sanayinin içinde ufak bi esnaf lokantamız vardı, 6-7 masalık, içinde bir de fırını olan kendi halinde bi yer.

Bir gün en yakın arkadaşımı ikna edip dükkana getirmiştim. Yemeğimizi yedikten sonra dükkanın olduğu sokakta kola kutusunu ezip top yapmış, anlamsızca koşturuyorduk. Biz deli gibi koştururken babam dükkandan bağırdı, “Ömer orada oynamayın” dedi. Haklıydı da. Dükkanın olduğu sokak, sanayinin en uzun sokağıydı. Arabaların fren denemesi yaptığı, fırlama tamirci çıraklarının müşteri arabası ile kendinden geçtiği yerdi. “Tamam baba” dedim başım öne eğik, sonra da arkadaşımı alıp kapının önündeki kola kasalarının üzerine oturduk.

Tıpkı ebeveyninin uyarısının sadece 10 dakika geçerli olduğu her çocuk gibi, aradan 10 dakika bile geçmeden yine kola kutusuyla sokakta oynarken bulmuştuk kendimizi. Başımızı yerden kaldırmadan kola kutusunun peşinden koşarken birden bi fren sesi duydum. Kafamı kaldırdığımda, benden 3-5 metre uzakta, bana doğru gelen bir arabanın olduğunu fark ettim. Fren yaparak geliyor, gittikçe yavaşlıyordu, fark edebiliyordum bunu. Ama çarpacaktı, kesinlikle çarpacaktı bana. Reflekssel olarak sadece kollarımla gözlerimi kapatabildim ve araba bana çok sert sayılmayacak bir şiddetle çarptıktan sonra sendeleyerek arabanın 2-3 metre uzağına düştüm. Gözlerimi açtığımda yerde yanlamasına uzanıyordum. Arabaya doğru dönüktüm. Dirseğim ve dizlerim kanıyor, ellerim yanıyordu. Acıyı hissedebiliyordum. Ağlamıyordum, yalnızca dizlerim titriyordu. Korkmuştum sadece. Pek de ciddi bir şeyim yoktu aslında.

Yerde otururken kafamı kaldırdım ve genç sayılabilecek orta yaşlı bi adamın kapıyı açarak arabadan çıktığını gördüm. Adam çıkar çıkmaz, iyi olup olmadığımı bile sormadan “Önüne baksana orospu çocuğu” diye bağırdı.
O an benim için zaman durdu adeta. “Orospu çocuğu” dedi… “Orospu çocuğu” dedi bana o adam... Aslında ne dediği umurumda bile değildi. Yaptığım salaklığın farkındaydım, o an söylenen her şeyi de kaldırabilirdim. Sarfedilen küfrün benim için hiçbir önemi yoktu. Her şeyi sindirebilirdim, her sözü yedirebilirdim kendime. Tamam, ben yedirebilirdim de; babam yedirebilir miydi?

Orospu çocuğu sözünü duyar duymaz dizlerim artık 2 kat daha hızlı titriyordu. Arabanın çarpması ile yaşadığım korkunun çok daha fazlasını yaşıyordum şu an. Aklımdaki tek düşünce, babamın bu küfrü duymuş olup olmayacağıydı. Bunu anlamak için dükkana doğru bakmam yeterliydi. İçimden dua ediyordum, “Allahım lütfen babam duymamış olsun” diyordum. Bir yandan da kafamı dükkana doğru çeviriyordum. Çevirirken zaman adeta geçmek bilmiyordu. Babamın küfrü duymuş olması halinde neler yapabileceğini hayal ediyordum. Hiç hoş şeyler olmayacaktı. Hiç hem de… “Allah’ım lütfen duymuş olmasın lütfen, unutulsun bu olay yeter ki, bir daha asla yaramazlık yapmayacağım” diye dua ediyordum. Tıpkı yaptığım her yaramazlık sonrası kötü bir şey olacağını hissettiğimde söylediklerim gibi.

Kafamı tamamen çevirdiğimde; babam fırından beyaz önlüğüyle çıkmış, hızlı hızlı kapıya doğru yürüyordu. Ağzında Marlboro’su vardı, bütün nefesiyle çekiyordu. Bana bakmıyordu bile. O an burnumun yandığını hissettim. Babamı çok iyi tanıyordum. Duymuştu, kesinlikle duymuştu. Sağ elinin iki parmağı ile daha yarılanmamış sigarasına aldı ve kapıya varmadan orta parmağı ile dışarıya fırlattı. Sigaranın düşüşünü izledim. İzmaritin önümde ışıklar saçarak takla attığı anı şimdi gibi hatırlıyorum. Tekrar çevirdim kafamı. Babam kapıya varmıştı bile. Tam kapının önünde iki elini birbirine vurdu. Havada un zerreciklerinin yavaş yavaş dağıldığını gördüm. Babamın hemen önünde uçuşuyorlardı. Göğsü ile yardı toz bulutunu. Burnum yanıyor, boğazım düğümleniyor, gözlerim yaşlanıyordu. Boyacı Ahmet Abi’ye baktım o an. Babamın en yakın arkadaşıydı. “Tut babamı Ahmet Abi” dercesine baktım. Anlamadı adam, olacakların farkında bile değildi, baktı sadece bana. Yerde uzanıyorken hala bir mucize olsun diye bekliyordum. Biri babamı bi şekilde durdursun istiyordum. Babam hala son sürat adamın üzerine yürüyordu. 1.80 boyunda, 90 kiloluk dev bir adam, izbandut gibi. Arnold Schwarzenegger’e benzetirdim ben babamı. Neredeyse onun kadar cüsseli bir adam düşünün. Üzerinize doğru hızlı hızlı yürüdüğünü, yaşadığınız korkuyu, gerilimi düşünün. Şöför de aynı şeyleri yaşıyordu, ama çok daha yoğun bir şekilde. Adam babamın gelişini izlerken, 2 adım mesafe kaldığında ne olacağını az çok tahmin etmişti sanırım. Babam bu mesafeye geldiğinde sağ kroşesini çoktan hazırlamıştı bile. Yumruğunu maksimum hıza ulaştırabilmek için bacaklarını açabildiği kadar açmış, yumruğunu da getirebildiği kadar geriden getiriyordu. Adam; babamın iki bacağının arasındaki açıdan olsa gerek, olacakları kabullenmiş, tıpkı benim yaptığım gibi reflekssel olarak kollarıyla gözlerini kapatabilmişti sadece. Sol kulağında patlayan yumruğu yer yemez de inleyerek arabasının camına yapıştı.

İlk yumruğu gördükten sonra yattığım yerden doğruldum ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Bağrışmalar duyuyordum. Daha fazla bakamamıştım. Kafam öne eğikti. Gözyaşlarım şıpır şıpır yere damlıyordu. Zaman geçmek bilmiyordu. O an arkadaşım geldi aklıma. Ne yaptığından bile haberim yoktu. Uzun bir süredir görmüyordum onu. 2 saniye boyunca hakkımda neler düşündüğünü hayal ettim, mahallede top oynarken artık bana hangi gözle bakacağını düşündüm. Aslında umurumda bile değildi o. Tekrar gözlerim yaşlı bir şekilde kafamı kaldırdım. Bulanık görüntüden babamın beyaz önlüğünün simsiyah tamirci tulumlarının arasında parladığını gördüm, adamın t-shirt’ünün babamın kolunun yönünde uzadığını gördüm, esnafın adamı babamın elinden almaya çalıştığını gördüm. Başımı öne eğip ağlamaya devam ediyordum şimdi. “Cemal bırak!” bağrışmaları arttıkça daha diyaframdan, daha da içten ağlıyordum. Allah kahretsin her şey bitsin istiyordum artık! Bi an önce dükkanda oturup cam şişe Coca Cola’nın tadına varmak istiyordum, babamın lahmacunu yırtmadan küreğe taşımasını izlemek istiyordum, fiş kesip yazar kasanın anlamsız gürültüsünde ritim tutmak istiyordum sadece.

Sesler kesilmişti. Kafamı kaldırdım, her şey bitmişti. Babamı ayırmışlardı adamdan. “Tamam bitti sakinim” dercesine ellerini havaya kaldırdı ve esnafın arasından çıkarak bana doğru yürümeye başladı babam. İşte tam da o anda sıranın bana geldiğini anladım. Ağlamam durmuştu, gözlerim hala yaşlıydı ve hala bulanık görüyordum. Babamın gelişini izliyordum sadece. Evet, sıra gerçekten bana gelmişti. Boyacı Ahmet Abi’ye baktım tekrar. “Bu sefer tut bari Ahmet Abi” demek istedim gözlerimle. Belki anlamadı, belki de aramıza girmek istemedi bilmiyorum. Zaten babamı zaptedebilecek güçte bi adam da değildi. Babam tam yanıma geldiği an gözlerimi kapattım. Yerde kıçımın üstünde oturuyorken sol yanağıma yediğim tokat darbesi ile tekrar yerde buldum kendimi. Ağladım, bir saat boyunca ağladım. Ağlarken beni çay ocağına oturtup oralet koydular önüme. Ben orada hıçkıra hıçkıra ağlıyordum ve esnaf beni oraletle sakinleştirmeye çalışıyordu.

O günden sonra o arkadaşımla bir daha hiç görüşmedim. Ne ona futbolcu kartlarımdan borç verdim, ne de aynı kames’i tekmeledim. Babam hakkında ne düşündüğü de hiçbir zaman umurumda olmadı. Çünkü ben babamı tanıyordum, şeker gibi adamdı benim babam. Ve çok ilginçtir; küçükken tam bi Arnold Schwarzenegger hayranıydım ben. Akşam filmi çıktığında ben yatağıma yatar, babama da filmleri vhs video kasete çektirirdim. Öğlen okuldan geldiğimde de ezberleyene kadar izlerdim onları. Şimdi düşünüyorum da, aradan neredeyse 15 sene geçti ve ben bu yazıyı yazarken daha yeni fark ediyorum gerçekleri. Meğersem Arnold Schwarzenegger’e değil, babama hayranmışım ben.

Yazar notu: Ulan normalde böyle şeyler yazmıyorum ben, hiç de beceremem zaten yazmayı. Yarın babamın doğum günü. Özledim galiba, ondan böyle bir yazı çıktı. (Yazar nedense “Özledim galiba” yerine 20 kere “Babamı çok seviyorum olm ben” yazıp sildi. Niye böyle bir şey yaptı o da anlam veremiyor. Sanırım erkek evlat olduğu için yediremiyor kendine böyle şeyler söylemeyi. Var erkek çocuklarının öyle saçma sapan takıntıları, evet. Anneye denir ama babaya denmezmiş gibi) Tamam lan vurmayın, bi sonraki yazı çok komik olacak.

6 yorum:

  1. kutucuğa basmaktansa yazmayı tercih ettim.
    'çok iyi olmuş lan'

    YanıtlaSil
  2. Gerçekten roman tadında yazmışsın lan. Bayıldım. Ama sana tokat atmamalıydı. Hiç kimsenin 7 yaşındaki bir çocuğa vurmaya hakkı yok.

    YanıtlaSil
  3. eyvallah eko, öptüm gözlerinden.
    adsız dostum olay birazcık kurgudur. çok da fazla ciddiye almayalım.

    YanıtlaSil
  4. Olm çok iyi olmuş lan. Şu "adsız" arkadaşı bi Freud'a gösterecem ben.

    YanıtlaSil
  5. eyvallah abi, öptüm senin de gözlerinden.

    YanıtlaSil
  6. anı gibi, kısa film gibi.. çok güzel lan

    YanıtlaSil

My Facebook Profile
My Flickr Profile
My Twitter Profile
My Last fm Profile
My Tumblr Blog
My Tumblr Blog
My Tumblr Blog